İçeriğe geç

Yaşamla Yazışma

yaşamla yazışma albert einstein kitap yorumu

Selam! Yaşamla Yazışma ile kitaba, yazıya, düşünmeye ve okumaya samimi bir selam!

119 sayfadan oluşan Yaşamla Yazışma, büyük ölçüde Einstein’ın yayınlamayı düşünmeksizin yazdığı ve şimdiye kadar yayınlanmamış mektup ve değerlendirmelerden oluşmaktadır.

Kitabın kendisini tanıtmasının şirinliğine dayanarak bol alıntı az yorum yapacağız.

Editör Notu : Reklamlara tıklayarak bize destek olabilirsiniz.

Kısaca Einstein’ın gençlere yazdığı mektuplarda şu vurgulanmaktadır:

Dünya savaşına doğru sürüklenen toplumların ruh durumlarını resmediyor; sanki bu sinyallere dikkat edin der gibi:

Çağımızın büyük siyasal olayları öylesine yılgınlık verici ki insan kendisini kendi kuşağı içinde bile tümüyle yalnızlaşmış hissediyor. Sanki insanlar adalet ve onur tutkularını yitirmişler ve artık daha iyi kuşakların büyük bir özveri ruhuyla elde etmiş oldukları şeylere değer vermiyorlar…

Yaşamla Yazışma, Albert Einstein

Kendisi hakkında Hitler’e destek vermediği için tabi ki de karalamalar yapılıyor:

Adamın biri kalkıp üç beş kuruş için üstünkörü kitap karıştırarak oldukça akla yakın gelen ve kimse tarafından tam olarak okunmayacak bir şeyler yazıyor. Bunu nasıl ciddiye alabilirsiniz ki? Eğer bunları kendime dert edecek olsaydım çoktan toprağın altına girmiştim.

Yaşamla Yazışma, Albert Einstein

Milliyetçilik ve politikaya dair;

Politika anarşiyle despotluk arasında sürekli yenilenen yanılsamalarla canlandırılan bir gidiş geliştir… Milliyetçilik bir çocukluk hastalığıdır. İnsan ırkının kızamığı.

Ahlak ve modernite;

İnsanların ahlaki tutumlarındaki korkunç yıkımın öncelikle yaşamımızın mekanikleşmesi ve kişilikten yoksun duruma gelmesiyle ilgili olduğu kanısındayım -bilimsel-teknik alandaki ilerlemenin yıkıcı bir yan ürünü.- Nostra çulpa! (Suçlu biziz!) Bu uğursuz kusurun üstesinden gelmenin yolunu bilmiyorum. İnsan üzerinde durduğu gezegenden daha hızlı soğumakta.

Einstein salıyor yine zehirli oku! Faşist düzene başkaldıran kalemiyle Hitler rejimine öfkesini kusuyor!

Barbaristana yazacağım her satır alıcıları tehlikeye sokacağından kendimi suskunluğa zorlamıştım. Sevgili Schopenhauer’iniz bir keresinde insanların zavallılıklarıyla trajediye ulaşmayı başaramayıp, trajikomedide takılıp kalmaya mahkum olduklarını söylemiş. Ne kadar da doğru ve bu izlenime öylesine sık kapıldım ki! Dün ilahlaştırılandan bugün nefret edilip yüzüne tükürülüyor, yarın unutulacak, öbür gün ise azizliğe yükseltilecek. Tüm bunlar ancak mizahla aşılabilir, soluk aldığımız sürece buna sıkıca sarılmalıyız.

Tarih hep faşist zavallılara tanıklık etmemiş midir? Peki ya toplumlara ve insanlığa verdikleri zararlar? Hoyratça zarar verip sıyrılınabilir mi? Ölünce yalnızca toprak olacaksak adalet hissini neden taşıyoruz?

Sanırım artık yapılan korkunç haksızlığın kefaretinin biraz olsun ödeneceği günlere tanık olmayı umut edebiliriz. Ancak çekilen onca acının, umutsuzluğun, onca insan yaşamının anlamsızca yok edilişinin onarılması olanaksız. Ama yine de yalan ve zulmün sürekli olarak üstün gelemeyeceğinin en künt yaratıkların bile kafalarına iyice sokulacağını umabiliriz. Gerçeği arayışın insana nasıl sarsılmaz bir dayanma gücü verebildiğini sizde gözlemek mümkün. Ben de tek gerçek doyumu bu tutuma borçluyum. Bu tür insanların zamandan bağımsız topluluğunda, insan çaresizlik ve umutsuzca yalnızlaşma duyusuna fırsat vermeyen bir tür sığınak bulduğunu hissediyor.

Yalnızca zulmü başlatanlar değil, buna sessiz kalanlar da adalet duygumuzu tetiklemiyor mu? Einstein terörist ilan edilirse…

Editör Notu : Reklamlara tıklayarak bize destek olabilirsiniz.

Ama hakkımda vatana ihanet gerekçesiyle dava açıldığından herhalde Almanya’dan hemen hiçbir şey kurtaramayacağım. Bir keresinde fizyolog (Jacques) Lob konuşma arasında bana, aslında tüm siyasal liderlerin patolog olması gerektiğini, çünkü normal bir insanın karar ve eylemlerinin sonuçlarını yeterince kestiremeyeceğinden böylesine büyük bir sorumluluğu taşıyamayacağını söylemişti. Bu biraz abartılmış olsa da günümüz Almanyası için tam anlamıyla geçerlidir. Garip olan yalnızca sözde aydın aristokrasisinin tümüyle etkisiz kalmasıdır.

Yaşadığı her türlü sürgün ve sıkıntıya rağmen ölüm cezasına bakışı:

Ölüm cezası hakkında ne mi düşünüyorum? Karşı oluşumun tek nedeni insanlara, yani mahkemelere güvenmemem. Çünkü doğada kurallara uygunluğun kendini tek varlık karşısında daha üst bir gerçeklik olarak ortaya koyusu gibi ben de yaşamda niteliğe nicelikten daha büyük değer veririm.

Sayıları ne kadar az olursa olsun, inançları uğruna özveride bulunabilen insanlar insanı değerlerin kilidini çözecektir!

İnançlı bir demokrat olmakla birlikte, eğer iyi niyetli ve dürüst insanlardan oluşan bir azınlık, inançları uğruna özveride bulunmazsa insanlığın kilitlenip kalacağını bilmekteyim. Şu sıralarda bu özellikle gerekli. Kuşkusuz bunu ayrıca gerekçelendirmeme gerek yok.

Peki bu acılar neden? İyiler neden acı çeker?

İnsanı gerçek yüceliğe ulaştıran tek bir yol var -acılar okulundan geçen yol.- Eğer acı, geleneklere bağlı bir toplumun ruhsal körlüğünden ve küntlüğünden ileri geliyorsa, güçsüzleri gözü kapalı kine iter, güçlüleri ise genelde insanın kolay kolay ulaşamayacağı ahlaki bir üstünlüğe ve yüce gönüllülüğe yüceltir.

Bizi yönetenler… İyi yöneticileri nasıl bulacağız sancısı:

Aslına bakılırsa şimdiye kadar baştakiler iktidarlarını kendi düşünme ve karar verme yeteneklerine değil, başkalarını ikna etme, onları etkileme ve zayıflıklarından yararlanma becerilerine borçlu olmuşlardır. Hep aynı sorun: Yetenekli ve iyi niyetli kişileri insanların başına geçirebilmek için ne yapılmalıdır? Şimdiye kadar bu yolda gösterilen tüm çabalar sonuçsuz kalmıştır.

Üzgünüm ama bence siz de bunu çözecek bir yol bulmuş değilsiniz.

Faşist Hitler ve vicdansız toplum!

Çağdaş tarihin kaydettiği en korkunç kitle cinayetinin, fanatik bir kitle tarafından değil, soğukkanlılıkla hesaplanarak işlenmiş bir suçun üzerinden ancak birkaç yıl geçmiştir. Alman zulmünden kurtulan kurbanların yazgısı insanlık vicdanının ne kadar zayıfladığının kanıtıdır.

Nasıl oluyor da?

Nasıl oluyor da uygarlığa değer veren bu çağ böylesine iğrenç biçimde ahlak dışı olabiliyor? Giderek insan sevgisi ve özgecilik dışında her şeye daha az değer vermeye başlıyorum… Teknikteki tüm o göklere çıkarılan ilerlemelerimiz, hatta tümüyle uygarlık, hasta ruhlu canının elindeki baltaya benziyor.

Yaşamla Yazışma, Albert Einstein

Vicdansız toplumdan usanmış Einstein’ın, diğer bıkkınlara uyarısı:

Gazete okumayın, birkaç kafadar bulun ve eski dönemlerin eşsiz yazarlarını, Kant’ı, Goethe’yi, Lessing’i ve yabancı klasikleri okuyun ve Münih çevresinin olağanüstü doğasının tadını çıkarın. Sürekli olarak, diyelim ki Mars’ta yabancı yaratıklar arasında yaşadığınızı düşünün ve bu yaratıkların yaptıklarıyla fazlaca ilgilenmeyi bırakın. Birkaç hayvanla dostluk kurun. O zaman yeniden neşenize kavuşacaksınız ve hiçbir şey sizi huzursuz edemeyecek. Diğerlerinden daha duyarlı ve soylu insanların sürekli yalnız olduklarını ve olmaları gerektiğini, buna karşılık da kendi ortamlarının lekesizliğinin tadını çıkarabileceklerini düşünün.

Nasıl bir çağ ki! Einstein, döneminin en büyük bilim adamıydı. Ama bu nasıl bir dönemdi ki, Einstein bile mektubunu salt bir E ile imzalamak zorunda kalıyordu!

Yine klasik bir Elfida kapanışı yapalım. Okumaya kitaba ve 1 bardak çaya derin muhabbetler efendim, ellerinizden öperiz.

Kitaplar üzerine yazdığım diğer yazılarım için buraya tıklayabilirsiniz.

KitabınaBak – Bu kitabı en ucuza nereden alabilirim? Tıkla

Bu kitabı arkadaşlarınla paylaş:

“Yaşamla Yazışma” hakkında 1 yorum

Bu kitabı okumuş muydun? Düşüncelerini insanlarla paylaş