Doppler’in hikayesi devam ediyor… (Doppler kitabını okumadıysanız buraya tıklayarak önce o yazıyı okumanızı ve o güzel kitabı tanımanızı tavsiye ederim!) Erlend Loe’nin modern kahramanı Doppler‘in hikayesinin sonunu anlatan Bildiğimiz Dünyanın Sonu ‘nu okumak aslında ilk kitabı bitirince yapmak istediğim bir şeydi ama araya kitaplar girdi. Bu zamana nasip oldu. Ben aslında araştırmadan önce bu kitabın Doppler serisinin ikinci ve son kitabı olduğunu düşünüyordum. Çünkü yazarın çevrilen kitapları belliydi ve birbiriyle bağlantılı bir seriyi atlayarak çevireceğini düşünmemiştim Yapı Kredi Yayınları‘nın. Ama burası Türkiye 🙂 Tam olarak öyle olmuş ve Volvo Lastvangar kitabı çevrilmeden serinin son kitabı çevrilmiş :/ Ben buna rağmen kitabı okumak istedim çünkü hikaye yarım kalmamalıydı – show must go on – 🙂
Uzun bir girizgahtan sonra kitabımıza geçecek olursak; Bildiğimiz Dünyanın Sonu ‘nda şehirden kaçıp ormana yerleşip ve modern yaşamı ve ona ait her şeyi – hemen hemen her şeyi – reddedip hayatını hiçbir şey yapmamaya adayan Doppler, çıktığı uzun yolculuktan ani bir aile özlemiyle yoldaşı Bongo’yu da barınağa emanet ederek şehre geri dönmesiyle başlıyor. Şehre dönüyor dönmesine de; geçen birkaç yılın ardından ne eski evi aynı renginde ne de posta kutusunun üzerindeki ismi… Üstüne karısının isminin yanında da bir başka erkek ismi var: Egil Hegel. Ayrıca ilkel yaşama ve takas ekonomisine alışan ve hayatını buna göre idame ettiren Doppler bu süreçte modern insanla bağlantılı birkaç olgu ve dürtüyü de kaybetmiş. Bunca sıkıntı ve dert içinde başlayan kitapta ilk başlarda işler düzeliyor gibi gözükse de, Doppler şehir hayatının gerekliliklerini reddetmeye devam ediyor ve bir süre sonra topluma uymadığını düşünerek ufak ufak bunalıma giriyor.
Sanayi Devrimi’nden önceki bin yıl süresince büyüme yılda 0,01 oranındaymış, diye okumuştu Doppler bir gazetede. Ancak yaşam standardı on yedinci yüzyılın ortalarından itibaren, elli yılda ikiye katlandı. Böylesine bir artış, Sanayi Devrimi’nden önce altı bin yılda gerçekleşiyordu. Sahip olmaya alıştıklarımıza, sahip olmaya alışılması manyakça yani.
Bildiğimiz Dünyanın Sonu, Erlend Loe
Zaman geçtikçe bir yandan modern yaşama ilişkin eleştirilerini sürdürürken bir yandan da rahatlığa iyice alışan Doppler, aslında modern yaşam denilen sistemde çepeçevre tüketim zorunluluğu ile kuşatıldığımızı ve bunun sonunun olmadığını daha sesli bir şekilde söylerken, çalışmadığı için kendini dışlanmış ve işe yaramaz hissediyor. Ve asıl bunalım ve iç çatışmalar başlıyor.
Kitapta olay örgüsü ilerledikçe Doppler hiç hayal edemeyeceğiniz şeyler yapıyor ve Norveç gibi refah seviyesi yüksek bir yerde önce dibe çöküp oradan da hayretle karşılayacağınız bir sektörle Danimarka’da tekrar yükselişe geçiyor ve kitabın sonunda vurucu ve tahmin edilemez bir sonla ansızın karşı karşıya kalıyoruz.
İnsanların arasına karışmıyorlardı artık.
Bildiğimiz Dünyanın Sonu, Erlend Loe
Yalnızca ikisi vardı. Artık ‘güneş fırtınası’ çıkabilirdi.
Kitapta internet ve internetin arka yüzü olan pornografi ve cinselliğe dair birçok modern eleştiri var. Bu da dile ve kullanılan kelimelere yansıyor doğal olarak. O yüzden bu konuda hassas olanların iyice düşünmesi gerekiyor okumadan önce.
İlk kitap olan Doppler’e kesinlikle şans vermenizi bu kitaba ise dediğim noktaları göz önünde bulundurarak okuma listenize almanızı tavsiye ediyor herkese keyifli okumalar diliyorum.
(Ayrıca Doppler üçlemesi hakkında youtube kanalımda yayınladığım videoya da göz atarak daha fazla bilgi sahibi olabilirsiniz🙂